KENT BOSTANLARI yok mu oluyor?
- belginackln
- 25 Nis 2023
- 3 dakikada okunur

Dünya ölçeğinde yaşanan salgın, iklim değişikliği, tarım arazilerinin azalması, göç, jeopolitik riskler, tarım ve gıdada tüketim artışı, artan maliyetler gibi sorunlar “tarım” konusunu en çok tartışılan konulardan biri haline getirdi. Birleşmiş Milletler raporlarına göre dünya genelinde şehirsel nüfus hızla artacağından büyük nüfuslu kentlerde gıdaya erişim her geçen gün daha da önem kazanacağı görülmektedir. Tüm bu hususlar doğrultusunda kentsel tarım günümüz dünyasında birçok faydasıyla karşımızda durmaktadır. Küreselleşmeyle birlikte şehre olan akım devam etmekte, kentin içinde var olan tarımsal araziler hızla yok edilmektedir. Gelişmiş ülkeler ise artık şehirleşme olgusunun tarım alanlarını katletmesini değil, şehrin içinde geliştirmesi gerektiği kanısını ortaya çıkarmıştır. Kentte tarım, yaşadığımız günlerde çok popüler olsa da aslında İstanbul’da yüzyıllar önce kurulan Kent Bostanları bu tanımı daha o günlerden uygulamaya koymuştur.


Tarih boyunca dünyanın en önemli ve stratejik şehirleri arasında yer alan, Roma, Bizans ve Osmanlı gibi asırlık imparatorluklara da ev sahipliği yapan İstanbul, ticaretin merkezi konumunda olmasına rağmen tarım ve hayvancılıkta da kendisine yetebilen bir şehirdi. Bir zamanlar İstanbul’da Anadolu Yakası’nda Tuzla’dan Anadolu Feneri’ne kadar, Avrupa Yakası’nda ise Çekmece’den Rumeli Feneri’ne kadar olan alanda 1200’ü aşkın sebze bahçesi vardı. Sebze ve meyve ihtiyacı bostanlar aracılığıyla sağlanıyordu. Hatta Osmanlılardan bu yana süregelen bostanların meşhur ürünleri vardı. Arnavutköy çileği, Çengelköy salatalığı, Yedikule marulu gibi. Günümüzde ise, tarihi kültürüyle ayakta kalan iki bostan var. Yedikule Bostanları ve Piyalepaşa Bostanı.

Yedikule Bostanları, 5’nci yüzyılda Yedikule’den başlayarak Haliç’te son bulan kara surlarının yapımından bu yana varlığını sürdürüyor. Bizans mimarisinin etkisinde yapılmış olan bu surların yanında bulunan mekânlar, çiftçiler tarafından o zamanlarda depo olarak kullanılmaktaydı. Bostancılar bu mekânları kullanmaları karşılığında duvarların korunmasından sorumlu tutuldular. 1453’de Osmanlı yönetimiyle birlikte kent, belirli bölgelerde tarımsal faaliyetlerin yoğunlaşmasıyla gelişmeye devam etti. 17’nci yüzyılda ise Yedikule- Silivri Kapı bölgesi yoğun tarımsal faaliyetlerin gerçekleştiği bir alana dönüştü
Yedikule bostanlarında birçok farklı etnik gruba mensup bostancı çalışıyordu. Bunlar Bizans, Rum, Ermeni kökenli çiftçilerdi. Zamanla tecrübe ederek öğrendikleri bilgileri birbirlerine aktardılar. İlk zamanlar bostancılık yapan Rumlar ve Ermeniler, bilgilerini Arnavut bostancılara aktardılar. Arnavut bostancılar da şu anda çalışmakta olan Kastamonu Cide’den gelen bostancılara… Bostancılar, bostanların bugün de sayıca azalsa da yaşamasını, var olmasını sağlayan en önemli etkenlerin başında geliyor.

Yedikule Bostanları ve bostancıları hakkındaki ulaşılan bigilerde, sur içindeki 344 bostandan ve Yedikule Kapısı’ndan Silivri Kapı’ya kadar uzanan sur dibi ve çevresindeki dokuz bostandan bahsediliyor. Sur içinde toplam 1381 bostancının 52 neferinin çalıştığı kaydı düşülmüş. Bugün ise 30 civarında bostan ayakta kalabilmiş. Kayıtlarda 10’ncu yüzyıldan bugüne bölgede yetişen ürünlerden de söz ediliyor: Roka, pırasa, soğan, pancar, dereotu, kırmızı turp vs. gibi ürünler bugün de üretiliyor.
Yedikule Bostanları UNESCO tarafından da 1985 yılında Dünya Mirası olarak kabul edildi. İstanbul Kara Surları’nın etrafındaki bu tarihi bostanlar, su kuyularıyla, havuzlarıyla, ahırlarıyla, ahşap yapıları ve teraslama sistemiyle bilgi birikiminin yüzyıllardır nesilden nesle aktarıldığı gerçek bir kültürel miras. Zeytinburnu Belgradkapıdan Mevlanakapı’ya kadar uzanan yol boyunca surlarda Yedikule Bostanlarını görebilirsiniz.

Bir diğer tarihi bostan ise, İstanbul’un göbeğinde Kasımpaşa’daki beş asırlık Piyalepaşa Bostanı. Piyalepaşa Camii’nin bitişiğinde olan, 16. yüzyılda camiye gelir sağlayan en az 450 yıllık olduğu tahmin edilen bostan geçmişten günümüze ulaşıyor. Yedikule’den Piyalepaşa’ya İstanbul’un kalan son tarihi bostanlarını yıllardır işleyen, güzelleştiren ve 1500 yıllık köklü bir geleneği bugünlere taşıyan bostanlar, bir avuç bu işe gönül vermiş insa tarafından devam ettiriliyor.

İstanbulda son zamanlarda Belediyeler tarafından kurulan yeni kent bostanları da bu geleceği devam ettirmeyi amaçlıyor. Bu yeni bostanlardan en bilinenleri Kuzguncuk Bostanı ve Kadıköy Bostanıdır. Kadıköy ilçe sınırlarında ikamet eden 18 yaş üstü herkesin başvurusuna açık projede, her biri 4,5 metrekarelik 80 adet bostan alan bulunuyor. 6 aylık süreç içerisinde ekim – dikim yapılarak ürünleri yetiştirilecek ve hasadı yapılacak. Atalık tohumlarla sağlıklı, organik gıda yetiştirmenin yanı sıra, topluluk olarak yardımlaşma ve paylaşma gibi değerlerin de öne çıkmasını sağlayan bostanlarda bahçe tasarımı, balkon ve arka bahçe tarımı, permakültür gibi eğitimler ve sürdürülebilir film ve belgesel gösterimleri de olacak. Kent kültürü içinde kırsal yaşantının mümkün olabileceği ve mahallelerin toprağa dokunarak sağlıklı gıdaya ulaşabileceğini gösteren proje, pilot uygulama olarak Fenerbahçe ve Moda'da hayata geçiyor. Belediye, bostan kültürünün yaygınlaşması için hayata geçirdiği Kadıköy Bostanları projesini, Kadıköy'ün bütün mahallelerinde yaygınlaştırmayı hedefliyor.

Toprakla uğraşmak isteyenlere hobi bahçesi kullanım alanı sunulan Kuzguncuk Bostanı’nda da mahalle sakinleri tarım yapma imkânı buluyor. Yaklaşık 100 küçük parsele ayrılan bostanda mevsimine göre meyve ve sebze dikimi yapılıyor. Küçük tarlaların sahipleri Üsküdar Belediyesi tarafından semt sakinleri arasından kurayla belirleniyor. Kuralar her yıl yenilenerek bir sonraki kurada daha önce ismi çıkmayanlara öncelik veriliyor.
Bostanda meyve bahçeleri, tarım alanları, çim amfi, oyun alanı ve spor sahası bulunuyor. Simitçi Tahir Sokak’ın renkli evlerinin komşusu olan bu bostanda mesire alanı da bulunuyor.
Comentarios